
Hakikat savunucusu bir abide şahsiyet
- Ayrıntılar
- Kategori: Hakkında Yazılanlar
Konferansları ve sohbetleri bilgilendirici, yönlendiriciydi. Yayınlanan kitapları ise bunları katlayarak ufuk ve hedef gösteriyordu Sâmiha Ayverdi Hanımefendi’nin. Lezzetine ve keyfine doyum olmuyordu. Ancak bu husus marksistlerin daha fazla dikkatini çektiğinde Sâmiha Hanım gündeme oturdu.
Kitapları Kültür Bakanlığı’nca yayınlandı.
Vay sen misin neşreden, kızılca kıyamet koptu birden bire.
Ve Sâmiha Ayverdi, bu velud yazar, sanatçı, düşünür; bu tarihten, bu saldırılardan sonra daha da gündemi doldurdu, yazdığı her eser olay oldu.
1993 yılında vefat ettiği güne kadar da ülkesine, insanına faydalı olmaya çalıştı.
Vefatının 7. yıldönümünde Sâmiha Ayverdi Ankara’da Altay Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı’yla, Türk Kadınları Kültür Derneği’nin müşterek organizesi çerçevesinde anıldı. Milli Kütüphane salonu inanır mısınız lebaleb doluydu. Konukların, dostlarının, gönüldaşlarının yarısından fazlası da fuayede bekledi.
Sinevizyon gösterisi ve kitap sergisi günü daha cazip hale getirdi. Gaffar Yakın (DSP) Agah Oktay Güner (ANAP) ve Saffet Arıkan Bedük (DYP) gibi politikacıların da ilgi gösterdiği toplantı aynı zamanda bir vefa örneğiydi.
Samiha Ayverdi Çeşmesi - Medeniyetin Ruhu
- Ayrıntılar
- Kategori: Hakkında Yazılanlar
Naci Yengin
Modern hayatın bir hastalığı da ilerlemenin kendisi ile ilgili olması yalanı olsa gerek. İlerleme teknolojiden mimariye her alanda insanın dışında gerçekleşen bir durum oysa. Devletlerin Sanayi İnkılâbı sonrası ideolojileri, popüler kültürün dayatmaları her alanda zihinlerimizde oluşturdukları değer yargıları sanki insanın ilerleyen bir varlık olduğunu peşin kabul haline getirdi.
Medeniyetler teknolojinin yardımıyla ilerleyecek. Buna kimsenin bir itirazı olamaz. Ancak medeniyetleri meydana getiren insan faktörü devreye girince teknolojik gelişmeler bir yerde iflas ediyor. Etrafımıza baktığımızda bu değişimi çıplak gözle gözlemlememiz mümkün. Yalnızca mimari alandaki gelişmelere baksak dahi bunu rahatlıkla anlayabiliriz. Şehirlerimiz, mahallemiz, sokaklarımız, alışveriş merkezlerimiz... Kılık kıyafetimize varıncaya kadar insan ürünü olmasına rağmen modernizmin kıskacından kurtulamayan bir çevre ve yaşantının içinde olduğumuzu görmek mümkündür.
Samiha Ayverdi hatıratı
- Ayrıntılar
- Kategori: Hakkında Yazılanlar
İlk romanını 1938 yılında yayımlayan Ayverdi'nin bu tarihten sonra daha çok fikri eserlere ağırlık verdiği dikkat çekiyor. Şimdilik 10 ciltte toplanan hatıratını ise ayrıca değerlendirmek gerekiyor. Zira Ayverdi'nin, vefatına yakın zamana kadar yazmayı sürdüğü bu yazılar, tarihî ve manevi manada çok gerilerde kalan bir ruha temas imkânı veriyor. İlk baskısı 1985 yılında yapılan 'Ne İdik Ne Olduk' da bu sebeple önemli bir vesika olarak kabul edilebilir. Geçtiğimiz günlerde Yazar, kitabın isminden de anlaşılacağı gibi olaylar üzerinden geçmiş ve gelecek tefekkürü gerçekleştiriyor.
İNSAN-I KÂMİL
- Ayrıntılar
- Kategori: Hakkında Yazılanlar
Meşkûre Sargut'un Sâmiha Ayverdi hakkında Akademi Mecmuası Nisan-Temmuz 1993 sayısında çıkan yazıları;
Kur'an da, Kehf Sûresi'nin 109. âyetinin tasavvufî tefsîrinde buyuruluyor ki: “Denizler mürekkep olsa, ağaçlar kalem olsa Cenab-ı Hakk'ın kelimesi olan İnsân-ı Kâmil'i târife kalksalar (özelliğini anlatsalar), denizler kurur, ağaçlar kırılır. Bir o kadar getirsen yine kurur ve yine kırılır.”
Sâmiha Ayverdi, Hocamın manevî haşmetini ve azametini tam manasıyla aksettiren bir ayna olduğu için o aynada görülen nakış, İnsân-ı Kâmil nakşıdır.
İşte O'nu, âyetin yorumunda buyrulduğu gibi, anlatmaya lîsan kâfi gelmez, portresini çizmeğe kalkınca da kalem âciz kalır. Ne söylesek, ne anlatsak, hakkında hiçbir şey izah etmiş olamayız. Çünkü O ifadeye sığmaz.
1950 yılında Hocam Kenan Rifai Cemâl'e yürüdüğü zaman, eski Erzurum milletvekili Salih Yeşil Bey bana: “Kızım senin Sâmiha Ayverdi dediğin o büyük kadın ne koca sultanmış ki onu bu gece mânâda gördüm; hocasının manevi mirası ona verildi ve bu hadiseye melekler şahit oldular...” dedi. Aslında bu gerçeğe biz de yaşayarak şahit oluyorduk. Çünkü hakikaten, dünya ve âhiret yollarını hiç şaşırmadan ve birbirinin hakkına tecavüz etmeden, aynı paralel çizgide yürüyen ve yürüten hem de bir nefesini boş geçirmeyen büyük Sâmiha Ayverdi'nin peşini izliyorduk. Hocasına, Pîrine, Üstadına tam teslimiyete sahip; Hak ile Hak olmuş bir şahane güzelliği seyrediyorduk. Sâmiha Ayverdi, kendi yokluğunu o derece arz etmiştir ki, onda Hakk'ın tam tecellisi görülüyor. Kendisini ziyarete gelen ve eserlerinin hayranı olan bir zat ona; “Sizi Mark Orel'e benzettim. Şu antik eşyaya süslü, saltanatlı evde, sizi tevazu içinde, yoklukta buldum. Mark Orel de o muazzam sarayında olduğu halde gece post üstünde yatarmış, yatağına dahi girmezmiş..” demişti.