• Mütefekkir ve Mutasavvıf Yazar

  • Ölçün doğruluk olsun, aleyhinde dahi olsa doğruyu söylemekten çekinme.

  • Sâmiha Ayverdi

  • Sâmiha Ayverdi

  • Haksız olduğun bir mes’elede, haklı olduğuna kendini inandırmaya çalışma.

Copyright 2024 - fakir@fenomen.org

Yirminci Asrın Ahmed-i Yesevi'si Samiha Ayverdi Hanımefendi

Vefatının 20.yılında Samiha Ayverdi, Mehmet Emiroğlu'nun kaleminden"

O yalnız kendisinin elini öpüp sohbetlerini dinleyenlerin değil, bütün Türk milletinin annesi idi, O vatan anaydı. O, yalnız Türkiye sınırları içinde yaşayanların değil, dünya üzerinde yaşayan tüm Türklerin anası idi. Çünkü bütün Türklerin derdi O’nun derdi idi. O, bütün İslam aleminin de anası idi. Tüm Müslümanların dertleri ile ilgilenirdi Türklerin birlik olup siyasi, iktisadi ve askeri bakımından kuvvetli olmadıkça İslam aleminin kuruluşunun mümkün olmadığını söylerdi.

Tarihte misali görülmüştür; Türklerin dünya sahibinde söz sahnesinde olduğu asırlarda, bütün İslam alemi rahat ve huzur içinde yaşamıştır. Bu sebepten dolayıdır ki, O'nun birinci derdi Türkiye Cumhuriyeti devletinin gelişip güçlenmesi idi. Bunun yalnız askeri ve ekonomik alanda değil, ilimde fende ve teknolojide de olması en büyük dileği idi. Bu arzularının tahakkuku için de, gelen nesillerin ahlaken de sağlam kuvvetli olmasını arzu ederdi. Ömrü boyunca bunların tahakkuku için çalışmıştır.

Anadolu’nun Türkleşip İslamlaşmasında Ahmed-i Yesevi okulundan yetişenlerin ve onların yetiştirdiklerinin ivazsız garezsiz olarak Anadolu Türklüğünü nasıl mayaladıklarını bildiği için, o da aynı mayayı günün şartlarına uyarlıyarak mayalamaya devam etmiştir.

Yazdığı, söylediği her şeyi menfaatsiz ve art niyetsiz yaptığı için 27 Mayıs askeri harekatı, 12 Mart askeri harekatı ve 12 Eylül askeri harekatı İstanbul Fatih’te ikamet etti. Hiçbir yere gitme ihtiyac duymadı. Çünkü o doğruları, olması gerekenleri konuştuğu için sakınacak bir şeyi yoktu.

Her devirde devlet büyüklerine, memleketin dertlerini, ya yazılı olarak veya imkan bulduğunda şifai olarak anlatmıştı.

Hatta yalnız Türk milletinin değil bütün İslam aleminin dertleri ile de alakadar olmuş, bütün İslam devlet başkanlarına mektuplar yazmıştır.

İşte anamız böyle bir anaydı. Bu büyük insanı, bu deryayı benim gibi bir acizin anlatması ve birkaç sahifeye sığdırması imkansızdır. O'nun günlük hayatı bile bir kitaptı. Prensiplerinden taviz vermez, kimseyi hatır için methetmezdi, Sevdiğini Allah için sever, yerdiğini de Allah için yererdi.

Samiha anne çevresindekiler daima Allah ve Peygamber, vatan ve millet sevgisi aşılamaya gayret ederdi. Allah’ın yarattıklarını sevmeden Allah’ı sevmenin mümkün olmadığını, Peygamber’i sevmeden Allaha ulaşılmayacağına söylerdi.

Tek başına bir okuldu. Kendisini dinleyenlerin kabiliyetine ve anlayışına göre konuşurdu. Sohbetinde bulunanlara kendinden evvel başkalarını düşünme seviyesine gelmelerini, eğer bu olamıyorsa hiç değilse kendini, kendi menfaatini düşündüğü kadar başkalarını düşünme seviyesine gelmelerini tavsiye ederdi.

Samiha anne, hiçbir zaman sohbetlerinde siyasete yer vermemiştir. O daima birlikten taraf idi. Tefrikayı hiç sevmezdi Affediciliği hudutsuzdu. Bu konuda bir misal vermekle yetineceğim. Orduda astsubay iken rahatsızlığı dolayısı ile ordudan erken ayrılan birisi Ulaştırma Bakanlığı’nda bir iş bulmuş ve İstanbul Büyük Postahane’de çalışmaya başlamış. Samiha Anne’nin bir kitabı eline geçmiş okumuş ve çok beğenmiş. Bunun üzerine kendilerine bir mektup yazarak kitabını çok beğendiğini, fakat parası olmadığı için diğerlerini alamadığını, eğer gönderirse memnun olacağını yazmış. Samiha Anne kendisine onlardan, çevresinde fazla olanlardan tedarik ederek (Posta masrafı olmasın diye) Sirkeci tarafında işi olan bir tanıdığı vasıtası ile elden göndermişler. Bir hafta sonra kitap isteyen kişiden bir mektup gelmiş. Ama yenilir yutulur cinsten değil. Dünyada ne kadar küfür varsa ve ‘sen beni aşağıladın, paketi posta ile değil elden gönderdin’ diye olmadık şeyler yazmakta imiş. Samiha Anne de kendisine bir cevap yazmış:

"Evladım, sen herhalde bir bunalım geçirmektesin. Senin bu mektubunu savcılığa versem suçlu olursun. Ama sen ne zaman böyle bunalımlara düçar olursan bana bu şekilde mektuplar yaz hiç olmazsa gönlünü boşaltırsın" demişler. Mektubu yazan kişi utandığından mektuba cevap vermemiş. Epey bir süre geciktikten sonra özür dilemek için hanımını göndermiş. Samiha Anne de yedi çocuğuna bayramlıklar almış, bayram şekeri almış, bir miktar da haçlık vererek göndermişler. İşte Samiha Anne’nin affediciliği de böyle idi…

Samiha Anne, otuz küsur kitabında yüzlerce makalelerinde hep tasavvuf, aşk, muhabbet, sevgi vatan ve millete hizmet işlemiştir. Onun için asrımızın Ahmed-i Yesevi’si, onun için asrımızın Rabia’sıdır.

Samiha Anne Cemal'e yürüdü ama yakmış olduğu meş’ale ışığını vatan sathında ve dünyada devam ettirmektedir. Çünkü o ışığı O’nun eli ile Cenabı Allah yakmıştır. Allah sırrını takdis etsin.

AMİN

* Mehmet EMİROĞLU’nun 2001 yılında yayımlanan “Kültürümüzün Köşe Taşları” isimli kitabının "AŞK ÜZERİNE" Bölümünün 56-59. sayfalarından alınmıştır.

 

f t g m