Son ALP-EREN’e Birinci Mektup
- Ayrıntılar
- Kategori: Mehmet Emiroğlu
Son ALP-EREN’e Birinci Mektup
Dr. Kâmil UĞURLU
Seni son gördüğümde, hasta yatağında yarı oturum durumdaydın. Gül çalısına dönen ince ve mübârek parmaklarınla işaret ettin.
“Otur” dedin.
Duymazdan geldim, oturmadım.
Küçük bir hastahane odasına bir dünya sığmıştı ve bu dünyanın güneşi batmak üzereydi. Dar vakitti oturmadım.
Öylece durdum.
“Nasılsın ağabey?”
Dudakların kıpırdadı ama sesin yoktu.
“İyiyim. Bundan daha iyi olmam mümkün değil, çok iyiyim, hamdolsun.”
Dudakların böyle kıpırdadı. Çünki senin ağzında vird idi bu. Başkasını bilmezdin.
En sevdiklerini öte tarafa uğurlarken de “iyiyim, hamdolsun iyiyim” diyordun.
Çevrendeki ham ervahları, yani bizleri teselli ve terbiye ediyordum.
Odanda, görünürde Seyid’in ve Cihad’ın vardı. Onlar duvarın dibindeydiler. Çevre yanında uzun boylu, yakışıklı, olağanüstü duruşlu bir güzel insan vardı. Bir haysiyet heykeli gibi duruyordu.
Onun huzurunda böyle yarı oturur, yarı yatar durumunda rahatsız oluyordun.
Ben bir kenarda perişan, bu muhteşem sahneyi seyrediyordum.
Sen doğrulmaya kalkıştıkça, o güzel insan seni omuzundan bastırıyor ve;
“Daha vakit var, sen şimdi dinlen biraz” diyordu. Gülümsüyordu.
Onun yanında ve biraz arkasında ellerini önünde bağlamış, renkli gözleriyle seni sevgiyle ve gülümseyerek izleyen dünya güzeli bir de hanımefendi vardı.
Sen, bu çok yoğun ortamdan mutlu, gözlerini yumuyor, bu güzelliğin tadını çıkarıyordun. Seyid telaş ediyordu, Cihad çırpınıyordu, ama sen çok mutluydun.
Muammer, gelenlere kapıda bend oluyordu.
İçeriye, nur olmuş, bembeyaz varlıklar girip-çıkıyordular.
Kimseye değmeden, dokunmadan ve görünmeden...
Yüzleri sana benzeyen, huyları sana benzeyen on güzel insan, yürekleri pır pır ederek seni seyrediyordular. Sen, hasretini dindirmiş susuzların gönlüyle, onlara hafif sitem eder şekilde bakıyor, gülümsüyordun.
Yanında tel çerçeveli gözlükleri, heybetli duruşu ve evliya tavrıyla duran, seni sevgiyle süzen o harika insan olmasa, o güzel gözleriyle baktığı her yönü yeşerten, Hz. Adeviye duruşlu, hanım olmasa, çevre yanıma dizilmiş olanları sevgiyle azarlayacak ve “ne aceleniz vardı yahu?” diyecektin.
Demedin.
Ömrün boyunca edebe el bağladın, dil bağladın. Gönül bağladın.
Senin alış-verişin sevgililerinle sürürken, bazan bu âleme bir ses düşüyordu. Ve sen irkiliyor, biraz da rahatsız oluyordun.
“Mehmet amca, tansiyonuna bakacağım.”
Sahnenin en can alıcı yerinde ortaya düşen bu ses ne kadar sevgi dolu da olsa, yine seni rahatsız ediyordu.
“Bırakın beni diyordum” eteğinden asılanlara. “Beni bunca sevgili şurda bekliyorken ve bana dâvet çıkmışken bırakın beni” diyordun.
• • •
Hastanenin önünden gürültüyle geçip giden ve biraz sonra Akyokuş’a sardıran kamyon şoförleri, beri taraftaki ilâhi kurgudan habersiz, çocuklarına ve sevdiklerine bir an önce kavuşmak, kavuşabilmek için vites değiştirdiler.
Sense, sevgililerine kavuşmak için telâşlar içindeydin.
Bir yandan bir yanına yavaşça çevirdiler.
• • •
Sultan Selim Camiindeki cemaati Konya, son olarak apartman faciasının şehitlerinde görmüştü. Bir de Hacı Veyiszade böyle götürülmüştü.
Şimdi seni selâmetlemeye gelenlerle doldu taştı meydanlar. Ve parmaklardan örülmüş bir kızak üzerinde, Fatih’in gemileri gibiydin, kaydın gittin.
Üçler Kabristanı’nda o gün hüzün yoktu.
Ağır misafirlerini ağırlamaya hazırlanan sakinler, seni heyecanla ve kıskanarak beklediler.
Sessiz, sakin ve bir güvercin tüyü kadar hafif, konuverdin...
Dağın büyüklüğünü ve haşmetini, ona yakınken algılamak mümkün değildir. Ondan biraz açılınca onun doruklarının ancak farkına varılır.
Benliğimde ışıltılı, pırıltılı bir insan sevgisini çağlayan ve zarafetle, incelikle şekillenen, biçimlenen, mânevî güçle beslenen senin gibi bir Alp-eren’le herhalde, bir daha güç karşılaşırız.
Niyâzımız rahmetin üzerine.
--------------------------------------------------------
AKADEMİK Sayfalar / Hazırlayan: M. Ali UZ
SAYI: 22 • 20 EKİM 2004 ÇARŞAMBA
Mehmet Emiroğlu ÖZEL SAYISI