Onu, 7 Eylül 2004 tarihinde kaybetmiştik. Hiç farkına varmadan üç yıl geçivermiş. Ama acısını onu yeni kaybetmişiz gibi içimizde hissediyoruz. O, toplumda ender yetişen, kendini yetiştiren müstesna insanlardan birisi idi. Esas üzüntümüz, yeni Emiroğulları yetiştiremeyişimizden kaynaklanıyor. Böyle nice güzel insan, güzel atlara binip binip gidiverdiler.
Mehmet Emiroğlu Ağabey, babamın yakın dostlarındandı. İlk tanışıklığım da bu yolla oldu. Çaybaşı'ndaki eski evinde bir bayram ziyaretinde tanıdım. Onu çok okuyan, okuduğunu dostlarıyla paylaşan, herkesin yardımına koşan, gençlerle yakınen ilgilenen, irfan sahibi ve hoşsohbet bir insan olarak tanıdım.
Yatılı misafiri hiç eksik olmazdı. Son derece cömertti. Çevresindeki ihtiyaç sahibi insanların, özellikle okuyan gençlerin hamisi gibi idi. Bir derdi olan ona koşardı. Parası olmadığı zamanlar bile, Üniversite Kitabevi'nden tarih ve kültürümüzle ilgili borçla aldığı kitapları dostlarına ve özellikle gençlere dağıtır, onları okumaya teşvik ederdi. Onun ilgilendiği, elinden tuttuğu nice genç, muhtelif üniversitelerde bugün doçent ve profesör olarak görev yapmakta ve memleket irfanına hizmette bulunmaktadır. Bir kısmı da siyasette milletvekili ve bakan olarak görev yaptı.
Devamını oku: Konya Kültürüne Hizmet Edenler: Mehmet EMİROĞLU
- Ayrıntılar
-
Kategori: Mehmet Emiroğlu
BİRBİRLERİNİ GÖRMEDEN KONUŞANLAR*
Emekli olduktan sonra İsparta’da oturan Nazik Erik Hanımefendi, zaman zaman Konya’ya gelirlerdi.
Bu arada müşterek dostlarımız olmuştu. Bu dostlardan birisi de Nakşi büyüklerinden Koç Mehmet lakâplı zattı.
Nakşî dervişi olmasına rağmen çok toleranslı, ileri görüşlü bir kimseydi. Birlikte ziyaretine giderdik. Sohbetler olurdu. Bir defasında sohbet sırasında Koç Mehmet:
-Nazik hanım şimdi nerede? diye sordu, bizim hanım da cevaben:
-İşini memleketi olan İsparta’ya nakletti. İsparta eğitim Enstitüsünde hocalık yapıyor, deyince; Koç Mehmet:
-Hoca hanımla beni evlendirin de maaşını birlikte yiyelim, dedi.
Biz cevap vermedik, sükût ettik, araya lâf karıştı. Aradan aylar geçti. Nazik Hoca Konya’ya geldi. Yine birlikte ziyaretlere çıktık. Rahmetli Süleyman Dede Efendi’yi ziyaret ettik, kapısının önüne çıktıktan sonra :
-Efendim, Koç Mehmet’e gidecek misiniz? diye sormam üzerine Nazik Hanımefendi:
Devamını oku: BİRBİRLERİNİ GÖRMEDEN KONUŞANLAR
- Ayrıntılar
-
Kategori: Mehmet Emiroğlu
SULTAN ALÂADDİN KEYKUBAT İLE ÇOBAN *
Selçuklu Sultanı Alâaddin Keykubat vüzeranın ve diğer saray halkının resmî protoklundan, hürmet gösteren davranışlardan çok sıkılmış, bir taraftan da devlet işlerinden iyice bunalmış olacak ki, gece geç vakitte sarayın gizli bir kapısından kimseye görünmeden çıkmış, şöyle kenar mahallelerde bir dolaşmak istemiş. Bir koyun ağılına gözü ilişmiş, gitmiş çobana selâm verip oturmuş. Çobanla ağır meseleler konuşmayacağı için, belki bütün gailelerimi unuturum diye düşünmüş.
Çoban hoş geldiniz diyerek elini öpmüş, hâl hatır sorduktan sonra süt ve azığından ikram etmiş. Padişah devlet işlerinin çokluğundan, devletin düşmanlarının çok olduğundan, imkânı olsa sultanlığı bırakacağından bahsedince çoban demiş ki:
-Sultanım, sizin gibi dirayetli bir hükümdar nerede bulunur? Anadolu yeniden Türk vatanı olacak, Orta Asya’dan bu kadar Türkmen geliyor, onların iskan edilmesi, onlara yurt ve yuva verilmesi gibi Selçuklunun o kadar işi var ki nereye gideceksiniz? Eğer bırakırsanız ehil olmayan birisi gelir. Yarın ahirette Allah sizi sorumlu tutar, demiş.
Devamını oku: SULTAN ALÂADDİN KEYKUBAT İLE ÇOBAN *
- Ayrıntılar
-
Kategori: Mehmet Emiroğlu
Mehmed Emiroğlu’nun Târihî Arka Plânı
Prof. Dr. Ali YARDIM
Bu dünyâdaki rolünü oynayıp hakîkî yurduna göç eden Mehmed Emiroğlu Ağabeyimizin –himmeti hâzır olsun- irtihâlinin birinci sene-i devriyesinde, onu rahmetle yâd etmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz. şahsım, dostları ve âile fertleri adına hepinizi saygılarımla selâmlıyor, hoş geldiniz diyorum.
*
Efendim, Mehmed Emiroğlu ile ilgili olarak bir kaç yazı yazmışdım. Bunların biri hâriç, hepsi de, o hayatta iken yazılmış yazılardır. Vefâtı dolayısıyla yazdığım yazıya da, “Bu, bir vefât yazısı değildir” notunu düştüm. Yâni, fakîrin kendisi hakkında ne düşündüğümü, hep kamuoyu huzûrunda, kendileri hayatta iken yüzüne söylemişdim. Prensip olarak, yazıda ve konuşmada tekrârı tasvîb etmediğim için, burada kendisi hakkında daha önce yazdıklarımın tekrârı yoluna gidilmeyecekdir. Zîrâ onun hizmetleri ve geride bıraktığı zengin kültür mîrası, tekrâra düşülecek kadar kısır ve çorak değildir.
Devamını oku: Mehmed Emiroğlu’nun Târihî Arka Plânı
- Ayrıntılar
-
Kategori: Mehmet Emiroğlu
Son ALP-EREN’e Birinci Mektup
Dr. Kâmil UĞURLU
Seni son gördüğümde, hasta yatağında yarı oturum durumdaydın. Gül çalısına dönen ince ve mübârek parmaklarınla işaret ettin.
“Otur” dedin.
Duymazdan geldim, oturmadım.
Küçük bir hastahane odasına bir dünya sığmıştı ve bu dünyanın güneşi batmak üzereydi. Dar vakitti oturmadım.
Öylece durdum.
“Nasılsın ağabey?”
Dudakların kıpırdadı ama sesin yoktu.
“İyiyim. Bundan daha iyi olmam mümkün değil, çok iyiyim, hamdolsun.”
Dudakların böyle kıpırdadı. Çünki senin ağzında vird idi bu. Başkasını bilmezdin.
En sevdiklerini öte tarafa uğurlarken de “iyiyim, hamdolsun iyiyim” diyordun.
Çevrendeki ham ervahları, yani bizleri teselli ve terbiye ediyordum.
Devamını oku: Son ALP-EREN’e Birinci Mektup